(…) Hacca gidişimde sağlıkçı
olmamın rolü ve bana sağladığı avantajları belirtmek, o yolda, ta ilk andan
itibaren Rabbimin ikram etmiş olduğu sayısız nimetleri, o nimetlerle birlikte
ihsan ettiği tüm kolaylıkları anlatabilmek; kutsal yolculuk boyunca yaşayarak
veya öğrenerek elde ettiğim tüm bilgileri paylaşmak ve herkesin o bilgilerden
biraz olsun faydalanmasını sağlayabilmek amacıyla, yazmaya karar verdim. (…)
(…)Saat 02.00 sıralarında Medine
semalarındaydık. Pilotumuzun bize jest yaparak, Mescid-i Nebevi üzerinde bir
tur atacağı haberi gelmişti. Büyük bir heyecanla uçağın penceresinden aşağıya
baktım. Evet, evet Mescid-i Nebevi aşağıdaydı. İşte oradaydı. Koca şehrin
ortasında gökyüzüne kadar yansıyan ışıklarıyla kendini fark ettiren o büyük
alan… ve yeşil kubbe. Muhteşem görünüyordu. Nebiler Nebisi, Kâinatın Efendisi,
Gönüller Sultanı, Rasulullah (sav)
oradaydı. Vuslata az kalmıştı.
(…)Otele döndüğümde, girişteki
panoya bir duyuru asıldığını gördüm. Duyuruda, sabah ziyaret yerlerine
gidileceği yazıyordu. Hastane idaresi sağlık ekibine bir otobüs kiralayarak
rehber eşliğinde her sene Medine’deki ziyaret yerlerine götürüyormuş. Güzel bir
uygulamaydı.
Uhud, Kıbleteyn Mescidi, Hendek
(Yedi Mescitler), Kuba Mescidi ve Cuma Mescidi, ziyaret yerleri arasındaydı. (…)
(…)Medine’deki günlerim dolu dolu
geçiyordu. Her gün yeni bir şeyler öğreniyordum. Kuran-ı Kerim’den ezberlemek
isteyip de daha önce ezberleyemediğim kısımları üç beş tekrarda hafızama
yazıyordum. Gerçekten orada yüksek bir feyiz vardı. İnsan her ibadeti huzurla
yapabiliyor ve her anını ibadete çevirebiliyordu.(…)
(…)Ve… Sonunda Mekke’ye vardık.
Mekke girişine kadar yaklaşık
dört saatlik yolculuğumuz çok güzel geçmişti. Hem hac ile ilgili bilgiler
öğrenmiş hem de Rasulullah’ın (sav) geçtiği yolları görüp tefekkür etmiştik.
(…)
(…)Yine, “Lebbeyk Allahumme lebbeyk.
Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel hamde vel ni’mete leke vel mülk. La
şerike lek.” nidalarıyla yol alıyorduk. Evet, bu cümle Kâbe’yi görene
dek söylenecekti. Ne güzel, ne anlamlı, ne etkileyici bir cümleydi öyle. “Buyur Allah’ım buyur. Buyur senin ortağın
yoktur buyur. Hamd yalnız sana mahsustur, Nimet senindir, Mülk senindir. Senin
ortağın yoktur.” Bu cümleleri tekrar etmek bize o kadar güzel geliyordu ki,
hep bir ağızdan, durmadan coşkuyla tekrar ediyorduk.(…)
(…)Bizler, Hac Sağlık Ekibi
olarak Arafat’a bir gün öncesi akşamında gitmiştik. Görevimiz vardı orada.
Arafat alanında bulunan çadır hastanemizde hastalara bakacaktık. Hastanemiz de
Türkiye’den gelen hacı adayları için ayrılmış alanın on dört numaralı
kısmındaydı.
(…)Merve tepesinin oradan
dışarıya çıkarak sakin bir yerde oturup evi aradım. Önce tüm ailemin bayramını
tebrik ettim sonra da sevinç gözyaşları içerisinde hacı olduğum müjdesini
verdim. Hepsi de çok sevinmişlerdi. Onlar da gözyaşlarını tutamamış, hem
ağlamama hem de mutluluğuma ortak olmuşlardı.(…)
Üzerinden yıllar geçmesine rağmen
aklımdan hiç çıkmayan o anıları kaleme alırken, daha
önce hacı olmuş fakat o mübarek toprakları tekrar görebilmeyi arzu eden veya hiç
gidememiş ama oraların aşkıyla, hasretiyle yanan tüm din kardeşlerimin de
faydalanacağını düşündüm. Ayrıca, ilk defa giden birinin, bir sağlıkçının
gözüyle bakarak, farklı bir atmosferde geçen o muhteşem ve kutsal görevi
detaylarıyla bilmelerini ve o hazzı bir nebze olsun hissedebilmelerini istedim.
Sabirsizlikla bekliyoruz
YanıtlaSilHayırlısıyla 1 Eylül'de satışa sunulacak..
YanıtlaSil