Kitap Kapağı

Kitap Kapağı
Kapak Tasarımı: İbrahim Halil AKBIYIK

Dil Seçenekleri

9 Ağustos 2016 Salı

Kitaptan Kısa Kısa...


(…) Hacca gidişimde sağlıkçı olmamın rolü ve bana sağladığı avantajları belirtmek, o yolda, ta ilk andan itibaren Rabbimin ikram etmiş olduğu sayısız nimetleri, o nimetlerle birlikte ihsan ettiği tüm kolaylıkları anlatabilmek; kutsal yolculuk boyunca yaşayarak veya öğrenerek elde ettiğim tüm bilgileri paylaşmak ve herkesin o bilgilerden biraz olsun faydalanmasını sağlayabilmek amacıyla, yazmaya karar verdim. (…)



(…)Saat 02.00 sıralarında Medine semalarındaydık. Pilotumuzun bize jest yaparak, Mescid-i Nebevi üzerinde bir tur atacağı haberi gelmişti. Büyük bir heyecanla uçağın penceresinden aşağıya baktım. Evet, evet Mescid-i Nebevi aşağıdaydı. İşte oradaydı. Koca şehrin ortasında gökyüzüne kadar yansıyan ışıklarıyla kendini fark ettiren o büyük alan… ve yeşil kubbe. Muhteşem görünüyordu. Nebiler Nebisi, Kâinatın Efendisi, Gönüller Sultanı, Rasulullah  (sav) oradaydı. Vuslata az kalmıştı.




(…)Otele döndüğümde, girişteki panoya bir duyuru asıldığını gördüm. Duyuruda, sabah ziyaret yerlerine gidileceği yazıyordu. Hastane idaresi sağlık ekibine bir otobüs kiralayarak rehber eşliğinde her sene Medine’deki ziyaret yerlerine götürüyormuş. Güzel bir uygulamaydı.
Uhud, Kıbleteyn Mescidi, Hendek (Yedi Mescitler), Kuba Mescidi ve Cuma Mescidi, ziyaret yerleri arasındaydı. (…)



(…)Medine’deki günlerim dolu dolu geçiyordu. Her gün yeni bir şeyler öğreniyordum. Kuran-ı Kerim’den ezberlemek isteyip de daha önce ezberleyemediğim kısımları üç beş tekrarda hafızama yazıyordum. Gerçekten orada yüksek bir feyiz vardı. İnsan her ibadeti huzurla yapabiliyor ve her anını ibadete çevirebiliyordu.(…)



(…)Ve… Sonunda Mekke’ye vardık.
Mekke girişine kadar yaklaşık dört saatlik yolculuğumuz çok güzel geçmişti. Hem hac ile ilgili bilgiler öğrenmiş hem de Rasulullah’ın (sav) geçtiği yolları görüp tefekkür etmiştik. (…)
(…)Yine, “Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel hamde vel ni’mete leke vel mülk. La şerike lek.” nidalarıyla yol alıyorduk. Evet, bu cümle Kâbe’yi görene dek söylenecekti. Ne güzel, ne anlamlı, ne etkileyici bir cümleydi öyle. “Buyur Allah’ım buyur. Buyur senin ortağın yoktur buyur. Hamd yalnız sana mahsustur, Nimet senindir, Mülk senindir. Senin ortağın yoktur.” Bu cümleleri tekrar etmek bize o kadar güzel geliyordu ki, hep bir ağızdan, durmadan coşkuyla tekrar ediyorduk.(…)



(…)Bizler, Hac Sağlık Ekibi olarak Arafat’a bir gün öncesi akşamında gitmiştik. Görevimiz vardı orada. Arafat alanında bulunan çadır hastanemizde hastalara bakacaktık. Hastanemiz de Türkiye’den gelen hacı adayları için ayrılmış alanın on dört numaralı kısmındaydı.



(…)Merve tepesinin oradan dışarıya çıkarak sakin bir yerde oturup evi aradım. Önce tüm ailemin bayramını tebrik ettim sonra da sevinç gözyaşları içerisinde hacı olduğum müjdesini verdim. Hepsi de çok sevinmişlerdi. Onlar da gözyaşlarını tutamamış, hem ağlamama hem de mutluluğuma ortak olmuşlardı.(…) 



Üzerinden yıllar geçmesine rağmen aklımdan hiç çıkmayan o anıları kaleme alırken, daha önce hacı olmuş fakat o mübarek toprakları tekrar görebilmeyi arzu eden veya hiç gidememiş ama oraların aşkıyla, hasretiyle yanan tüm din kardeşlerimin de faydalanacağını düşündüm. Ayrıca, ilk defa giden birinin, bir sağlıkçının gözüyle bakarak, farklı bir atmosferde geçen o muhteşem ve kutsal görevi detaylarıyla bilmelerini ve o hazzı bir nebze olsun hissedebilmelerini istedim.


2 yorum: